Kimsenin kendisini bizden üstün görmesini istemeyiz..
Aslında  bu üstün görme insanda ilerleyen zamanlarda takıntı yani hastalık haline dönüşür. Kendini üstün gören insanlar aynaları sevmez. Çünkü aynalar onları olduğu gibi gösterir.


Bazen bu "üstün görme" yi  sevmediğimiz insanlara karşı biz de yaparız lakin bunu asla kabullenmeyiz. Çünkü etrafımızdaki insanların bize vereceği cevaplardan çekiniriz. Üstün görmek hayatta her zaman ilk seçenek olur bunun nedeni ise;
Bu şekilde yaparak karşıdaki'nin çabucak vazgeçeceğini düşünürüz, ancak bu karşıdaki ni vazgeçirmez sadece onu bir anlık düşüşe sokar ve bu düşüşte tekrar kalktığı zaman  daha güçlü kalkar. (Kalkarız)

Üstün görmek deyince akıla gelen şeyler :
- Havalı,
- Kendini güzel sanan,
- Kendini kusursuz veya hatasız sanan.
Bu kelimeler artık biz insanlar da bir tür genelleme olmuş ilk bu kelimeler  akla gelir. Çünkü ilk sorulduğunda " üstün görmek " ne demek diye bize ilk bu kelimelerle açıklama yapılır.

Ne olursa olsun üstün görmek her zaman bizim için "ilk seçenek değil son seçenek olsun."

Bizler için her zaman en önemli olan şu olsun:
Mühim olan yükseklere çıkıp hayata tepeden bakmak değildir; Mühim olan ne kadar yükselsende her şeye eşit mesafeden bakabilmektir...( Şems-i Tebrizi) 



   HAYATIMIZA DAİR SINIRLAR


Davranışlarımız, hayatımız ve hayatımıza anlam kazandıran düşüncelerimiz  sınırlıdır.



Hayatımız bir çember içerisinde yaşamaktan ibarettir. Çemberlerin sınırları olduğu için o sınırı aşmak mümkün değildir. Sınırlar varsa istemediğimiz gibi yaşayamayacağımızı  anlamına gelmez. Aslında hayatımızda sınırın iki kullanım vardır. Birincisi yaşam alanımızda olan sınır o da kuralları temsil eder. İkincisi ise düşüncelerimize hudut koyandır. Yani hayatımızdaki olan kuralları yürüterek yaşamamızı sürdürürüz.



Nereye giderse gidelim illa gideceğimiz yerde ister istemez kendimize dair bir çember çizmek zorundayız. Böylece kural+çember=yaşamak bu her insanın vazgeçilmez olanıdır.

Kurallar sayesinde hayatımıza bir düzen olur. Düzen olması için ortada bir hayatımız olmalı o da çemberimizdir. Düzen ve hayat geride kalan ise bu hayatı yaşamak.

Hayatımızda sınırlar olmasaydı huzur diye bir şey olmazdı. Eski dönemleri düşünelim kurallar, kanunlar yoktu. Bunun için sürekli hırsızlık ve kavgalar yaşanmaktadır. Hatta insanlar birbirini öldürmeye başladılar. Bütün bunları durdurmak için kanunlar koydular. Yani her insan nasıl davranması ve nasıl yaşayacağı dair kurallar düzenlediler. Bu kurallar toplumlarda düzen sağlamaları içindir. Şimdi daha iyi anlıyoruz ki her hayatın bir sınırı olması insanın yaşamını sürdürmesi için şarttır.


Yaşam alanımızda bir sınır var. Peki düşüncelerimizin nasıl sınırı olabilir?


İnsan bazen bir gördüğünü, duyduğunu ve okuduğunu yola çıkarak düşünme yeteneği gelişir ve derinleşir. Yani insan bildikleriyle düşünür sadece, öyleyse insan bilmediği bir şeyi düşünemez. Düşünmediği için ve hayal edemediği için ortada bir sınır olduğunu anlamına gelir.
Mesela okuduklarım olmasaydı böyle bir yazı aklıma hiç gelmezdi ya da bazı gördüklerimi düşünerek geliştirmeseydim bu düşüncelerimi yazıya dökemezdim. 

İşte bu akıl bilgi edinmediği bir şey düşünme yoluyla geliştirmez. O zaman akıl kulaklarımızın duyduğunu, gözler gördüğünü ve okuduğunu ister istemez alır. Böylece akıl bize vermiş olduğu bilgileri düşüncelerimizle geliştiririz.
Ve düşünceler gittikçe gelişir. Şunu daha iyi anlıyoruz ki düşüncelerimiz bildiklerimizle sınırlıdır.

Budha 'nın çok sevdiğim bir sözü vardır.  "Neyi düşünürsek oyuz. Dünyamızı düşüncelerimizle yaratırız." 

Düşüncelerimiz bir sınırı var. Onun için unutmayalım ki düşüncelerimiz duyduklarımızı, gördüklerimizi ve  okuduklarımızla ortaya çıkar. Bunun için ne olduklarını dikkat edelim. 

Ankara'nın Tarihi
Helenistik Dönem'de Galat boylarından Tektosag’ların başkenti olan Ankara, Roma Dönemi'nde taşra örgütünün başkenti, Bizans Dönemi'nde imparatorların konakladığı önemli bir kent, Osmanlı döneminde ise Anadolu Eyaleti’nin merkezi olmuştur.  Ankara 334–1073 yılları arasında Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında kalmıştır. Bu süre zarfında da Hristiyanlığın Anadolu’daki önemli bir merkezi olmuştur. VII. yüzyıldaki Sasani akınlarından sonra Araplar şehri bir süre ellerinde tutmuşlardır. 

Ankara’nın kaderi Bizans ordularının Selçuklu Sultanı Alpaslan tarafından 1071 yılında mağlup edilmesiyle sonuçlanan Malazgirt Meydan Muharebesi ile tayin edilmiştir. Bu galibiyet sonucunda şehir Türklerin eline geçmiştir. Ankara’nın Türklerin eline geçmesi son derece önemlidir. Çünkü Ankara Kalesi askeri bakımdan önemli bir konumdaydı. 

Kanuni Sultan Süleyman devrinde Anadolu’da bir eyalet örgütü kurulmuş ve Ankara bu Anadolu eyaletlerinden birinin merkezi olmuştur. Şehir 17. yy. başlarında Celali Ayaklanması sırasında isyancıların eline düşmüştür. II. Mahmut’a isyan eden Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın kısa bir zaman hâkimiyetine giren Ankara, tekrar Osmanlıların eline geçmiş ve artık hiçbir istilaya uğramadan bir Osmanlı vilayeti olarak kalmıştır. 

Başkent seçildiği yıllarda Ankara çok az sayıda binası olan küçük, yoksul ve çorak bir şehirdi. İstiklal Savaşımızın hazırlanıp sevk ve idare edildiği bir merkez olarak Millî Mücadelemizin sembolü haline gelen bu tarihi şehir, 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonra giderek büyümüş; yepyeni, büyük ve modern bir görünüm kazanmıştır.

Ankara'nın Coğrafyası
Ankara coğrafyası, Ankara ili İç Anadolu Bölgesi'nin kuzeybatısında, 39 ve 57' kuzey enlemi ve 32 ve 53' doğu boylamı arasında bulunur. Ankara'nın doğusunda Kırşehir ve Kırıkkale, batısında Eskişehir, kuzeyinde Çankırı bulunur. 
Ovalık bir alanda kurulan ilin yüzölçümünün; yaklaşık % 50'sini tarım alanları, % 28'ini ormanlık ve fundalık alanlar, %.12'sini çayır ve meralar, % 10'unu tarım dışı araziler oluşturmaktadır. 

Geniş arazi yapısı itibarıyla güneyde step, kuzeyde ılıman ve yağışlı bir iklim tipinin görüldüğü Ankara'da genel olarak yaz ayları sıcak ve kurak, kış ayları soğuk ve kar yağışlı kurak bir step iklim tipi görülmektedir. 

Ankara İsmi Nereden Gelmektedir?
Belgelere dayanmayan ve günümüze kadar gelen söylentilere göre tarihte bahsedilen ilk adı Galatlar tarafından verilen ve Yunanca "çapa" anlamına gelen Ankyra'dır. Bu isim zamanla değişerek Ancyre, Engüriye, Engürü, Angara, Angora ve nihayet Ankara olmuştur.

Ankara'da ki önemli yapılar
1. Anıtkabir : Anıtkabir, Türkiye'nin başkenti Ankara'nın Çankaya ilçesinde yer alan Mustafa Kemal Atatürk'ün anıt mezarını içeren komplekstir.
2. Ankara Kalesi : Ankara Kalesi, Ankara'nın Altındağ ilçesinde bulunan tarihi bir kale.  

3. Anadolu Medeniyetleri Müzesi
4. Etnoğrafya Müzesi
5. Kocatepe Camii

Daha fazla bilgi için : ankara.gov.tr
                                    tr.m.wikipedia.org






    Ayşen Gruda'nın hayatı


Ayşen Gruda, 30 Kasım 1945 tarihinde Erman Ailesi’nin ortanca kızı olarak İstanbul, Yeşilköy’de Osmanlı zamanında karargâh olarak kullanılan bir köşkte doğdu. Babası kara tren makinistiydi. Komedi yeteneği, çocuk yaşta Yeşilköy’deki evlerinde Ermeni komşularının taklidini yaparken ailesi tarafından keşfedildi. Lise ikiye giderken babası vefat etti. Geçim sıkıntısı yüzünden okulu bırakıp çalışmaya başladı. Kardeşi Ayben Erman ve ablası Ayten Erman da kendisi gibi oyuncu olacaktı. Televizyon için yaptığı skeçlerden birinde canlandırdığı “Domates Güzeli Nahide Şerbet” karakterinden sonra lakabı “Domates Güzeli” olarak kaldı.

Ayşen Gruda, Tevfik Bilge’nin turne tiyatrosunda profesyonel oyunculuğa başladı. İlk rolü 1962 yılında “Kongre Eğleniyor” adlı vodvilde küçük bir hizmetçi rolü idi. 1977 yılında 16 senelik tiyatro hayatından sonra televizyonda bir eğlence programı içinde yayınlanan skeçte canlandırdığı “Domates Güzeli Nahide Şerbet” karakterinden sonra herkes tarafından tanındı.


Ayşen Erman, Ankara Meydan Sahnesi’nde tiyatro oyuncusu Yılmaz Gruda ile tanışıp evlendi. Kızları Elvan doğunca Ayşen Gruda bir süre tiyatroya ara verdi. Bu evlilik uzun sürdü. Ayşen Gruda, Yılmaz Gruda’dan boşandıktan sonra da soyadını kullanmayı sürdürdü.

 

KAYNAKÇA:sozcu

 Herkes hayatında bir kere bile olsa "imkansız" kelimesini kullanmıştır. Evet ben bu kelimeyi milyonlarca kez kullanıyordum. Çünkü kendime hiç güvenim yoktu. Açıkçası istediklerimi yapmaktan korkuyordum. İlkokulda tahtaya çıkma ve sorulara cevap verme gibi  korkularım vardı.

 Tahtaya kalkıp ya da parmak kaldırıp sorulara cevap vermek imkansızdı. Bu olay üçüncü sınıfa kadar sürmüştü. Sınıf arkadaşlarım tahtaya çıkıp sorulara cevap verdiğinde ben sadece bakıyordum. 

 Sorulara cevap vermeme ve tahtaya çıkmama sebebim ise sorulara yanlış cevap vermekti. Bu olaydan dolayı öğretmen annemi çağırmamı istemişti ama ben ses vermiyordum. Anneme de bir şey söylemiyordum.


 Öğretmen ertesi gün bana neden annnemin gelmediğini sordu ben ise susup hocaya bakıyordum. Bu olay tam tamına üçüncü sınıfa kadar sürdü artık imkansızı deneyimlemeye adım atmaya karar vermiştim.

 Matematik dersinde ilk defa soruyu çözüp öğretmenin yanına gittim. Soruyu hocaya gösterdim sorunun doğru olmasını ümit ediyordum. Yaşayabileceğim tüm duyguları yaşadım o an. Hoca defteri elimden aldı ve kalemini çıkartıp yıldız attı. Neredeyse gözlerimin içi parlıyordu.

 O an o kadar mutlu olmuştum ki dünya üzerinde kimse benim kadar mutlu olamazdı. Aradan 1-2 saat geçtikten sonra  eve gitme zamanı gelmişti, koşa koşa eve gittim. Bağıra bağıra anneme müjdeyi veriyordum ; “ANNE SORUYU ÇÖZDÜM, YILDIZ ALDIM!" Annem hayretle bana bakıyordu, "Aferin benim kızıma!” dedi. Hemen odama gittim. 2-3 saat ders çalıştım, kitabımı okudum ve ders programımı hazırladım. Saat 22.30'da da mışıl mışıl uyumak üzere yatağıma yattım.

 Güzel bir uykunun ardına saat 07.30'da kalktım, okul için hazırlandım ve okula gittim. Aklınıza gelebilecek tüm sorulara cevap verdim. Arkadaşlarım bana hayretle bakıyordu. 

Evet! Ben imkansızı başarmıştım.


 Ben korkularımı yenmiştim ve şunu anlamıştım: Eğer insanların sözü ile hareket edersen her zaman kaybedersin, kendine inanırsan bu dünyada sadece senin sözün geçer.

İnsanoğlu aklına koyduğu herşeyi başarır...

Belinay Ünlü


 

Hayatta bazen kötü düşüncelerimiz olabilir. Mesela sınava girerken sınavdan düşük mü alacağım ya da yüksek mi alacağım gibi içimizde düşünceler olabilir. Ama bence içimizdeki düşüncelere fazla  güvenmemelisiniz. Mesela ben içimdeki düşüncelere güvenerek bazı sınavlarımı yapamıyordum. Artık kendime bir söz vermiştim  bu sözde de bir daha asla içimizde ki kötü düşünceleri dışarıya yansıtmıyordum .  

Kendime bu sözü verdikten sonra artık sınavlar da hiç kötü düşünceler Düşünmemeye başlamadım .Hep iyi şeyler düşünmeye başladım ki  sınavlarımı bu sayede başarıyordum. Kötü şeyler düşündüğümde bildiğim bazı şeyler aklımdan çıkıyordu.Onun için hep iyi şeyler düşünmeye çalıştım ve başardım. 

En Uzun Yaşayan 5        Hayvan 

1.Aldabra Dev Kaplumbağası


 Aldabra dev kaplumbağası, doğal yaşam ortamı Aldabra atolü adası olan bu canlı 256 yaşında olduğu bilinmektedir. Ancak Aldabra dev kaplumbağası 2006 yılında hayata gözlerini yummuştur. Genel olarak bu canlı türünün ortalama yaşı 250 yıldan fazla olduğu bilinmektedir. Ortalama ağırlığı ise 150 kilo ile 250 kilo arasındadır. Dünya üzerindeki en büyük kaplumbağalardan birisidir. Meyveler ve böceklerle beslenen bu canlı türü kendi yaşam döngüsü içerisinde en az bir seferde 25 yumurta bırakmaktadır.


2.Grönland Balinası



Belki de dünya üzerinde en uzun ömürlü memeli hayvan olan Grönland balinası tam 211 yaşında olduğu söylenmektedir. 100 ton olan ağırlığı ile beraber dünya üzerinde en ağır ve en yaşlı statüde yer alan memeli hayvanlardan biridir. Ancak yaşı tam olarak ölçülememiştir. Uzmanların bu canlının ortalama 245 yıl yaşayabildiğini söylemektedirler

3.Geoduck



Tuzlu su kabuklusu olan bu canlı türü tam 168 yaşında olduğu bilinmektedir. Burun tarafı tam bir metreye kadar uzayabilmektedir. Deniz kabukluları türünde en uzun ömürlü olan ve en uzun olan canlı türüdür. Son zamanlarda ise Uzakdoğu mutfak kültüründe bu canlı türünü görmekteyiz. Bu nedenle bugünden sonra bu canlıların daha ne kadar uzun ömürlü olarak kalacağını düşünemiyoruz.

4.Kızıl Deniz Kestanesi



Genelikle koloni şeklinde ,çoğunlukla eşeyli ve eşeysiz üremelerini tomurcuklanma ile yapılır. Kendini tamamen yenileyebilme özelliği sayesinde ölümsüz olarak tarihe geçen hidralar bu kendini yenileyebilme özelliği kaliforniya üniversitesi araştırmacıları tarafınfan araştırıldı. Araştırmacılar,hidra isimli canlıların kök hücreler aracılığıyla kendine yeniliğini ortaya koydu.

5.Warty oreo 



Boyları 42 cm e kadar çıkan bu hayvan genelikle derin ve karanlık suları tercih ederler. 140 yıl yaşayabilen bu balıklar 1600 metre derinliğine kadar inebilmektedir.

Şimdi siz düşünün bunların hangisi daha uzun yaşar? Bence warty oreo
KAYNAKÇA:onedio