Küçüktüm o zamanlar çok küçüktüm derslerim berbattı, herkes benle dalga geçerdi çünkü tek başarısız olan bendim, evet bendim.

Derslerime çok iyi çalışmama rağmen hiçbir şey anlamıyordum.
Abim, ablam, amcam hatta annem ve babam onlarda başarıcağıma inanmıyorlardı. Başaramazsın, yapamazsın diyorlardı.
Özellikle babam yaptığım her şeyi küçümsüyordu ve bende onların sözlerine yenik düştüm. O zaman kendime olan özgüzenim yoktu, içimdeki his başaramazsın sen hiçbir şeyi beceremezsin diyordu. 
Bu konu sadece derslerle ilgili değildi dış görünüşümle de ilgiliydi. İnanır mısınız ben 8 yaşımda 45 kiloydum ve o küçücük boyumla daha fazla gösteriyordum.
Bununla ilgili de dalga geçiyorlardı. Özellikle yengem bana "ay sen 100 kilo mu oldun" diyordu ve bunu yüzüme yüzüme söylüyordu.
Bir gün annem, ben ve yengem bahçede oturuyorduk. Yengem durur mu anneme kızın kilo almış hem de çok kilo almış diyip gülüyordu.
Evet annem de güldü beni hiç savunmadı. Ben eve gittim hüngür hüngür ağlamaya başladım.
Yanımda kim vardı dersiniz, kardeşim vardı, down sendromlu olmasına rağmen her şeyi anlıyordu, evet anlıyordu, çünkü ikimizde küçümseniyorduk.

Dışarı bile çıkamıyordum çünkü çok savunmasız ve kilolu gözüküyordum. Okulda herkes suçunu benim üstüme atardı bende utanıyordum herkesten, konuşamıyordum.
Bir gün okuldan eve gelirken "ben neden bunları dinliyorum? ben her şeyi yapabilirim, sadece onlar bana engel oluyor." diye düşündüm.
Eve gelip sevinçli bir şekilde soru çözmeye başladım.
İnanır mısınız ben başarıyordum, evet ben başarıyordum. 
Çözdüğüm tüm sorular doğruydu öyle heycanlıydım ki, başaracağıma inanıyordum. Devam edip 2-3 saat boyunca ders çalışıp soru çözdüm. Evet hepsi doğruydu heyecanla yarın okula gitmeyi bekliyordum.
Evet şimdi o gün bu gündü okula gidip öğretmenlerime ne kadar başarılı olduğumu anlatacağım gün.
Koşa koşa okula gittim ve artık dışarı çıkabiliyordum, kimse benle dalga geçmiyordu çünkü ben başarmıştım.
Okula vardığımda ise öğretmen beni tahtaya kaldırdı sorduğu tüm soruları doğru bildim, buna öğretmen de şaşırmıştı. 
Öğretmen bana Saliha sende bir değişiklik var dedi ben de bu sözü gülümseyerek onayladım.

Aradan zaman geçti eve döndüm. Annem okul nasıldı dediğinde ilk defa çok güzeldi diyebildim. 

Şimdi ise geriye sadece kilom kalmıştı, hemen spor yapmaya başladım ve artık sadece bir öğün yiyordum.
Sporu 57 gün sonra bıraktım. Tartıya çıktım ve artık 40 kiloydum 5 kilo vermiştim ama hedefim bu değildi.

Hedefime ulaşmak için sporu 12 gün uzattım. 12 gün sonunda ise tartıya çıktım, hedefime ulaşmıştım 38 kiloydumEvet başarmıştım 7 kilo vermiştim ve bugün benim doğum günümdü 9 yaşıma giriyordum. Tüm akrabalarımı çağırmıştım, 2 saat sonra hepsi geldi tabii beni görünce şok oldular özellikle de yengem.

Bu hikayede anlattıklarımın hepsini onlara da anlattım.
Bir insanın dış görünüşü hakkında asla dalga geçmemelerini de söyledim.
Benim bir şey başaramayacağıma inanan aileme ise her insan eninde sonunda başaracaktır merak etmeyin dedim, iyi ki de demişim.
Aslında bu doğum günü bir ders verme operasyonuna dönmüştü.
Herkes dersini anlayınca bu konuşmayı bitirdim ve doğum gününe devam ettik.

Herkes pastasını yedikten sonra gitti, benimde üstümden büyük bir yük kalkmış oldu. Ayrıca sizinle dalga geçenler varsa onları takmayın. (ben benle dalga geçenleri dikkate aldım da n'oldu)
Sizin dış görüşünüzde sizden başka kimseyi ilgilendirmez bunu unutmayın.

SİZ SADECE ÇİZDİĞİNİZ YOLDAN DEVAM EDİN
                                                                 
                                                                          

Asıl adı Veysel Şatıroğlu olan Aşık Veysel, Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde 1894 yılında doğdu.Gülizar Hanım ve Karaca Ahmet çiftinin çocuklarından biri olan Aşık Veysel'in iki kız kardeşi,çiçek hastalığı yüzünden hayatını kaybetti. Yedi yaşına girdiği 1901 yılında Sivas'ta çiçek hastalığı salgınının yaygınlaşması üzerine Aşık Veysel de bu hastalığa yakalandı. Çiçek hastalığı yüzünden 7 yaşında bir gözünü kaybeden Aşık Veysel'in diğer gözü de kısa süre sonra kör oldu. 

 10 yaşında saz çalmaya başladı. 

Gözlerini kaybettikten sonra,10 yaşındayken babasının oyalanması için aldığı sazı çalmaya başlayan Veysel, saz ustaları Çamşıhlı Ali ve Molla Hüseyinden ders aldı. İlk evliliği 1919 yılında Esma Hanım ile yapan Aşık Veysel,1920 yılında anne va babasını kaybetmenin hüznünü yaşadı. Veysel,eşinin kendisini terk etmesi üzerine ikinci evliliğini ise 1928 yılında Gülizar Hanım ile yaptı. Veysel'in bu evlilikten Zöhre,Ahmet,Hüseyin,Menekşe,Bahri,Zekine ve Hayriye adlarında 7 çocuğu dünyaya geldi. Çocuklardan Hüseyin birkaç aylıkken hayatını kaybederken, büyük oğlu Ahmet Şatıroğlu ise 84 yaşında 11 Ocak 2018'de yaşamını yitirdi.

Aşık Veysel,1930 yılının başlarında Sivas'ta edebiyat öğretmeni olarak görev yapan Ahmet Kutsi Tecer ile tanıştı. Tecer'in davetiyle köy enstitüsünden saz hocası olarak görev yapan Veysel'in adı ilk kez 5 Ocak 1931'de düzenlenen "Sivas Aşıklar Bayramı"nda duyuldu. 1970'li yıllarda Selda Bağcan,Gülden Karaböcek, Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Afşar gibi bazı müzisyenler Aşık Veysel'in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı.

TBMM TARAFINDAN AYLIK BAĞLANDI 

Ömrü yoksulluk ve zorluklarla geçen Aşık Veysel'in Cumhuriyet'in 10.yılı için yazdığı destanın yayınlanması ve Sivas Aşıklar Bayramı'ndaki başarısı dikkati çekti. Türkiye Büyük Millet Meclisi,1965 yılında özel bir kanunla Aşık Veysel'e "Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü" 500 lira aylık bağladı. Aşık geleneğinin son büyük  temsilcilerinden olan Veysel Şatıroğlu,1971 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde son konserini verdi. Aşık Veysel,21 Mart 1973 günü saat 03.30'da doğduğu köy olan Sivrialan'da, şimdi adına müze olarak düzenlenen evde hayata gözlerini yumdu. 


Daha fazlası için; https://www.hurriyet.com.tr

Resim Wilfried Pohnke tarafından Pixabay'a yüklendi 

MAKİNE MÜHENDİSİ NE DEMEK?

Temel fizik kanunları ve diğer disiplinlerin prensipleri ile bir enerji türünü bir diğerine çeviren makineler üzerine çalışır. 


Makine mühendisliği bölümü mezunları ne iş yapar?

Makine mühendisliği bölümü mezunlarının çalışabileceği pek çok alan vardır. Bunların başında biyoteknoloji,imalat sanayi,inşaat sektörü,kimya, gıda ve ilaç sanayi, enerji ve tekstil sektörü, satış, pazarlama,servis hizmetleri ve mühendislik ofisleri gelmektedir.

Makine mühendisliği bölümünün iş olanakları nelerdir?

Bölüm mezunlarının çalışabileceği geniş bir iş skalası vardır. Üretimin içinde olduğu her alanda makine mühendisleri de vardır. Her ne kadar iş olanakları geniş olsa da ülkemizde artan üniversite sayısı ve bu bağlamda artan mezun sayısı ihtiyacın çok üstündedir. Bu nedenle iş bulma süreçlerinde ciddi zorluklar yaşamaktadır.


Daha fazla bilgi için; https://m.kariyer.net
                                    https://ceotudent.com







                                               


Gerçek adı Müslüm Gürses Akbaş olan sanatçı, 7 mayıs 1953'te Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesi'nin Fıstıközü köyünde tarım işçileri Mehmet ve Emine Akbaş çifti'nin ilk çocugu olarak dünyaya geldi. Zeyno ve Ahmet adında iki kardeşi olan gürsesin ailesi, ekonomik sıkıntılardan nedeniyle kendisi 3 yaşındayken Adana'ya göç etti. Müslüm Gürses ilkokuldan sonra eğitimine devam edemeyerek bir süre ayakkabı tamircisi ve terzi olarak çalıştı. Babasının engellenmesine rağmen annesinin desteğiyle 1967'de henüz 14 yaşındayken Adana'ya bir bahçesinde düzenlenen ses yarışmasına katılan sanatçı birinci olarak dikkatleri çekti. Sanatçı Gürses soyadını alırken bir yandan da Halk egitim merkezinde müzik dersleri almaya başladı. Kendisine yapılan teklifle kısa bir süre çay bahçesinde türkü söyleyen Gürses müzige başladığı ilk yıllarda uzun hava söyler ve sonradan büyük sahnede türkü söylemeye başlar. Bir gün evine giderken kaza geçirir ve kafasında zedelenme yaşar koku almama sorunu yaşar. Birkaç gün sonra iyi olur ve sahneye devam eder. Gürses'in sevenleri gürsese baba derler çünkü Gurses'in hiç çoçugu olmaz. Gürses'in sevenleri artmaya başlar. Gürses'in annesi 1976 yılında ölür ve gürses çok üzülür. Bu durumdan dolayı 2-3 gün sahneye çıkamaz ve Kendine gelince sahne çıkmaya başlar müslüm gürses hastalanmaya başlar hastanede sinir kırızi geçirerek hayatını kaybeder.  

Kaynakça    https://tr.wikipedia.org/wiki/Müslüm_Gürses

Korkular, insanların korktuğu şeylerden ibaret değildir.

Eskiden yaşadıklarından ve sevmediği şeylerden de korkar insan. 
İnsanlar nedense korkularını söylemek istemezler, kötü ve insanalara çok garip geldiğini düşünürler. Aslında korkularınızı söylemek garip ve kötü değildir. Aksine korkularınızı söylemek sizi güçlü ve cesaretli gösterir.

İnsanların farklı farklı korkuları vardır. kimse, kimsenin korkularıyla dalga geçemez geçmemeli de. Sudan korkan, ateşten korkan, karanlıktan korkan ve yüksekten korkanlar özellikle çok yaygındır.
Aynı zamanda bazı korkular fobi de olabilir. Erkeklerden korkma ve kadınlardan korkma eskiden gelişmiş olaylardır ayrıca nadirdir. 


Bir insan birşeyden korkuyor diye asla korkak olmaz, hayat korkulardan ibaret değildir hayatta sevmek sevilmek ve merhamet de vardır. Korkular insanı içine çeken bir karadelik gibidir, her an ona yenik düşebilirsiniz, sizi içine hapseder ama mutlaka bir yol bir ışık aydınlatır sizi, karadeliğin içinden çıkmanızı, özgürlüğe kavuşmanızı sağlar.
Ama o ışık o kadar uzakta ve küçüktür ki bazı insanlar o ışığı göremez hatta varlığını bile hissedemez, bazen de görmezden gelirler, o karadeliğin içine tamamen hapsolmuşlardır ve çıkmak istemezler, çünkü o insanların cesareti ve kendine olan özgüveni yoktur.

Peki, her insan özgüvensiz midir, asla korkularına yenik düşmekten korkarlar "Ya, başaramazsam herkes benle dalga geçerse" diye korkarlar, okulda tahtaya kalkamama da bunlardandır "rezil olursam" diye korkarlar. Aslında korkular tamamen bir düşünceden ibarettir, o düşünceyi aklımızdan silersek eğer, korkularımız yok olacaktır önemli olan korkulara yenik düşmemek ve herzaman karanlığın içinden pasparlak bir ışığın çıkacağını bilmek gerekir. Yazının başlarında söylediğim gibi hayat korkulardan ibaret değildir.


                                                                                                                                                                                

İNSANIN DÜŞÜNCELERİ


İnsan; bu dünyada benzeri olmayan ve neslini sürdüren bir canlıdır. İnsanı diğer canlılardan ayıran çok özellik vardır. Örneğin yaratılış şekli, aklı, iradesi ve düşünme yeteneğidir.


İnsan düşünceleri sayesinde istediği konuyu ve istediği fikiri ortaya koyma özgürlüğündedir. Düşünmek hayatımızı güzelleştirir. Çünkü düşünceler sayesinde bilgi hazinemiz ve dünyamız gelişir. 

Düşünmenin en önemli faktörü farklılıktır. Farklılık sayesinde farklı düşüncelere yer verilir. Mesela bir konuyu ortaya koyduğumuzda ve konu hakkında bilgi verilmesini istesek çok farklı bilgiler elde ederiz.


İnsanlar şekil olarak birbirlerine çok benziyorlar fakat her insanın aklını yönetme ve düşünmeleri farklıdır. Düşünmek akıl sayesinde gerçekleşir. Akıl bir bilgiyi alır ve bu bilgiyi geliştiren düşüncedir 💭. Düşüncelerimizi ortaya koyan ise irademizdir. 

Akıl, düşünme ve irade birbirine bağlı kavramlardır. Örneğin aklımızı kullanarak bir konuda düşünce yürütürüz ve bu düşünceyle birlikte konuşuruz, tartışırız, analiz yaparız ve sonuç çıkartırız. Ve akıl bize yol gösterir. Onunla doğru ile yanlışın, gerçek ile yalanın ayrımını yaparız. 


İnsanın düşüncelerini etkileyen bir çok faktör var ama önemlisi asırlar yani çağlar. Her bir çağ kendine ait insanları bulundurur. Ve bu çağların insan üzerinde çok etkileri vardır. Örneğin insanlar yaşadıkları çağdan yola çıkarak kendi yaşam tarzlarını ve kültürlerini belirlerler. Her bir topluluğun farklı bakış açıları bulunduğu için insanların yaşam tarzları ve kültürleri değişir.

İnsanların çok özellikleri vardır. İnsanın bütün özelliklerini yazarak dile getirmek ya da o özelliklerden söz etmek istesek hep eksik kalacaktır. Çünkü insanı tam olarak ifade etmek çok zordur ama insanı insan yapan düşünceleridir. Çünkü düşüncelerin insan üzerinde çok etkileri vardır. Düşüncelerimiz bakış açımızı ve davranışlarımızı belirler. 

İnsan çok değerli bir canlıdır. İnsanlar bu değeri bilmeliler ve ona göre davranmak zorundadırlar. 


Sözler köşesi


Bir şeyi düşünebilmek onu öğrenmekten daha iyidir. 
Yunus Caner Köksal


Neyi düşünürsek oyuz. Dünyamızı düşüncelerimizle yaratırız.
Budha


Başarınız için ne kadar çok çalışırsanız çalışın, eğer düşünceleriniz korku ve başarısızlık dolu ise çabalarınızı yok ederler ve başarınızı imkansız yaparlar. 
Baudjuin


Düşünüyorum öyleyse varım. 
Descartes


İnsanı mutsuz eden olaylar değil, olaylar hakkındaki düşünceleridir. 
Montaigne



Düşüncelerinize yaşarsınız, bu nedenle ne olduklarına dikkat edin. 
Eva Arrington